31 Temmuz 2015 Cuma
Yaratan Rabbin adıyla okuyacaklara, Yaratan Rabbin adıyla başlarken..
Levent
Üreyil
Kimdir?
1
Eylül 1976 yılında istanbul'da doğdu. İlk orta ve liseyi Istanbul'da okudu.
İslam ile tanıştığı 2002 yılından sonra Tasavvuf menhecli bir yapıda 5 yıl
medrese eğitimi gördü. Değişik hoca ve üstadlardan Kur'an, Tecvid, Sarf, Nahiv,
İslam Tarihi, Tefsir, Hadis ve Hadis Usûlü dersleri okudu. İslamdan uzak
yılların acısını çıkarmak istercesine, yeni anlayış ve üstadlar da tanıma adına
2009 yılında İslam dünyasının en önemli davet çalışmalarının yapıldığı
"Tebliğ Cemaatini" yerinde görmek için Pakistan'ın Lahore şehrine
"Rıhle" (ilim yolculuğu) için yola revan oldu. Dönemin çalkantılı
Pakistanında bürokratik sorunlarında etkisiyle 4 ay Medrese-i Yûsufiyye'de
Rabbine misafir oldu. Ülkeye iadesinin ardından ilmi tedrisat ve okumalarına
devam etti. Halen islama davet ve insani yardım çalışmalarına İddef'de (insana
değer veren dernekler federasyonu) devam etmektedir.
Yaratan Rabbin adıyla okuyacaklara, Yaratan Rabbin adıyla başlarken..
Hamd bir damla sudan insan yaratan, o insana aynada baktıkça kendininmişcesine övündüğü kusursuz bir çehre ile en güzel şekli veren, ruhunun haz alması için her çeşit renk, tad, koku, ve ses ile..
Yaratan Rabbin adıyla okuyacaklara, Yaratan Rabbin adıyla başlarken..
Hamd bir damla sudan insan yaratan, o insana aynada baktıkça kendininmişcesine övündüğü kusursuz bir çehre ile en güzel şekli veren, ruhunun haz alması için her çeşit renk, tad, koku, ve ses ile..
cesedinin doyması içinse "saymaya kalksa
başaramayacağı" envai çeşit nimet ile süslediği bu varlık sahnesine
"yeryüzünün halifesi" vasfıyla koyan, ve fakat "İnsan başıboş
bırakılacağını mı zannediyor" (1) buyurarak âdeta serzenişte bulunan, ve
"Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım"
(2) buyruğu ile bu muhteşem kâinatta niçin bulunduğunu o insana hatırlatan
Allah'a olsun..
O Allah ki, vahyine kulak kesilip söz dinleyenlere "Onların Rabbi katında, onlar için diledikleri herşey vardır. İşte bu iyilik edenlerin mükâfatıdır" (3) ayetiyle ölümsüzlük ve esenlik yurdu, harikalar diyarı Cennetini müjdeleyen..
Vahyine kulak tıkayan, emrine asi olan ve varlığını inkâr eden zavallılara ise "Muhakkak ki biz inkârcılar için zincirler, demir halkalı boyunduruklar, ve alev alev yanan bir ateş hazırladık" (4) ayeti ile işkence hücreleri, âzabı elim zindanları ile dolu intikam yurdu Cehennemini va'dedendir.
Salât ve selâm "Sana da Kur'anı indirdik ki insanlara vahyedileni açıklayasın. Onlarda belki düşünürler" (5) âyeti mucibince Rabbimizin kendisine "Kur'anı beyan etme" yetkisi verdiği, Sünneti vesilesiyle Vahyi anlayabildiğimiz, varlığıyla asr-ı saâdete, risaletiyle tüm âlemlere rahmet olan, gelişiyle kendinden önceki cahiliye karanlığına güneş misali doğan Rasûlullah (âleyhissalâtu vesselâm) efendimize ve onun pak âl'ine..
Rasûlullah'tan önce herbiri helvadan put yapıp ilah yerine koyan, acıktıkları vakit'de o ilahtan yiyecek kadar şaşırmış, ama efendimizin gelişiyle Allah'a ve dinine iman ederek Kur'an âyetlerine konu olan ve Rabbimizin "İslâm'ı ilk kabul eden muhâcirler ve ensar ile, iyilikle onlara uyanlar var ya, Allah onlardan razı olmuş; onlar da O'ndan razı olmuşlardır. Allah, onlara altından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kurtuluş budur" (6) âyetiyle kendilerinden razı olduğunu bildirdiği, bahçıvanı Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) olan, asr-ı saâdet bahçesinin gülleri Sahabe-i kiram efendilerimize olsun.
Tüm bunlardan sonra deriz ki... Halaskar dergisinin çıkarılması ile hakkın hakikatin ihyası için çabalayan kardeşlerimizin olduğunu görmek, ve bu salihler korosuna katılmış olmak, şahsım için sürur verici bir durumdur. Bunun için dergimizin editörü Egemen kardeşime şükranlarımı sunarım. Şahsıma bu görev tevdi edildiğinde kendimi buna layık görmemekle birlikte Halaskarda pişirilecek hakk çorbasında tuzum olacağını düşünmek beni cidden mutlu etti. Zerreleri dahi mizanda tartan bir terazisi olan Rabbimden, bu karınca kararı olan amelimi riya ve gösterişten uzak bir salih amel olarak kabul etmesini diliyor, şahsımın ve dergide yazacak olan diğer kardeşlerimin çabalarını mü'minlere faydalı kılmasını O'ndan temenni ediyorum.
"Ben Kur'an okurken Ha Mim'lere geldiğimde kendimi içinde süslendiğim gül bahçelerine düşmüş hissederim" (7) buyuran Abdullah ibni Mes'ud (radiyallahu anh) neden özellikle Ha Mim'lerde böyle hisseder bilinmez.. Ama Kur'anı okurken ruhunun neşe feyz ve huzurun Everest'lerine çıktığı aşikâr. Ona bu huzuru yaşatan elbette sadece Kur'anın lafzını tilavet etmek değildi, O'da tüm Ashâb-ı kiram efendilerimiz gibi Kur'anı okudu, anladı, yaşadı ve helvadan puta tapan müşriklerden geriye vahyi kuşanmış, insanlığın en hayırlı nesli kaldı.
İbni Mes'ud radiyallahu anh'ın bu sevincini zikretmemizden gaye, Rabbimiz nasip ederse bundan böyle gücümüz yettiği dilimiz döndüğünce bize ayrılan bu sayfada, vahyin ve beyan edicisi sünnetin ışığında Ehli sünnet ulemamızın usül ve menhecinde hâkka ve hâkikate dair söyleşiler yapacağız inşaAllah.. Niyetimiz İbni Mes'ud radiyallahu anh'ın çıktığı zirvelere tırmanmak. Dağcılığın zor olduğunu biliyoruz, fakat zirveye çıkmayı başaramasakta niyetimizden kazanacağımızı ümit ediyoruz zira bizim amelden ziyade niyete değer veren bir Rabbimiz var ve O'nun Rasûlü bize zirveyi göremesekte çıkmayı denemekle kazanacağımızı müjdeliyor:
"Ameller niyetlere göredir. Her kişiye niyet ettiği şey vardır. Kimin hicreti Allaha ve Rasûlüne ise onun hicreti Allaha ve Râsûlünedir. Her kiminde hicreti kavuşacağı bir dünyalık veya nikâhlayacağı bir kadın için ise hicretide o şeyedir " (8) Bu vesileyle bize böyle bir fırsatı verdiği için Allahu tealaya şükrediyor yeni sayıda görüşünceye dek hepinizi zirvelerin sahibine emanet ediyorum.
Selam dua ve gönül dolusu muhabbetle..
1. Kıyamet: 36
2. Zariyat: 56
3. Zümer: 34
4. İnsan: 4
5. Nahl: 44
6. Tevbe: 100
7. Taberi Tefsiri (Hisar Yayınevi C:7 S:199)
8. Buhari İman 4; Bedi'ül vahy 1; Nikah 5; Müslim İmaret 155; Ebu Davud Talak 11; Tirmizi Fezailul Cihad 16; Nesai Taharet 60.
O Allah ki, vahyine kulak kesilip söz dinleyenlere "Onların Rabbi katında, onlar için diledikleri herşey vardır. İşte bu iyilik edenlerin mükâfatıdır" (3) ayetiyle ölümsüzlük ve esenlik yurdu, harikalar diyarı Cennetini müjdeleyen..
Vahyine kulak tıkayan, emrine asi olan ve varlığını inkâr eden zavallılara ise "Muhakkak ki biz inkârcılar için zincirler, demir halkalı boyunduruklar, ve alev alev yanan bir ateş hazırladık" (4) ayeti ile işkence hücreleri, âzabı elim zindanları ile dolu intikam yurdu Cehennemini va'dedendir.
Salât ve selâm "Sana da Kur'anı indirdik ki insanlara vahyedileni açıklayasın. Onlarda belki düşünürler" (5) âyeti mucibince Rabbimizin kendisine "Kur'anı beyan etme" yetkisi verdiği, Sünneti vesilesiyle Vahyi anlayabildiğimiz, varlığıyla asr-ı saâdete, risaletiyle tüm âlemlere rahmet olan, gelişiyle kendinden önceki cahiliye karanlığına güneş misali doğan Rasûlullah (âleyhissalâtu vesselâm) efendimize ve onun pak âl'ine..
Rasûlullah'tan önce herbiri helvadan put yapıp ilah yerine koyan, acıktıkları vakit'de o ilahtan yiyecek kadar şaşırmış, ama efendimizin gelişiyle Allah'a ve dinine iman ederek Kur'an âyetlerine konu olan ve Rabbimizin "İslâm'ı ilk kabul eden muhâcirler ve ensar ile, iyilikle onlara uyanlar var ya, Allah onlardan razı olmuş; onlar da O'ndan razı olmuşlardır. Allah, onlara altından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kurtuluş budur" (6) âyetiyle kendilerinden razı olduğunu bildirdiği, bahçıvanı Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) olan, asr-ı saâdet bahçesinin gülleri Sahabe-i kiram efendilerimize olsun.
Tüm bunlardan sonra deriz ki... Halaskar dergisinin çıkarılması ile hakkın hakikatin ihyası için çabalayan kardeşlerimizin olduğunu görmek, ve bu salihler korosuna katılmış olmak, şahsım için sürur verici bir durumdur. Bunun için dergimizin editörü Egemen kardeşime şükranlarımı sunarım. Şahsıma bu görev tevdi edildiğinde kendimi buna layık görmemekle birlikte Halaskarda pişirilecek hakk çorbasında tuzum olacağını düşünmek beni cidden mutlu etti. Zerreleri dahi mizanda tartan bir terazisi olan Rabbimden, bu karınca kararı olan amelimi riya ve gösterişten uzak bir salih amel olarak kabul etmesini diliyor, şahsımın ve dergide yazacak olan diğer kardeşlerimin çabalarını mü'minlere faydalı kılmasını O'ndan temenni ediyorum.
"Ben Kur'an okurken Ha Mim'lere geldiğimde kendimi içinde süslendiğim gül bahçelerine düşmüş hissederim" (7) buyuran Abdullah ibni Mes'ud (radiyallahu anh) neden özellikle Ha Mim'lerde böyle hisseder bilinmez.. Ama Kur'anı okurken ruhunun neşe feyz ve huzurun Everest'lerine çıktığı aşikâr. Ona bu huzuru yaşatan elbette sadece Kur'anın lafzını tilavet etmek değildi, O'da tüm Ashâb-ı kiram efendilerimiz gibi Kur'anı okudu, anladı, yaşadı ve helvadan puta tapan müşriklerden geriye vahyi kuşanmış, insanlığın en hayırlı nesli kaldı.
İbni Mes'ud radiyallahu anh'ın bu sevincini zikretmemizden gaye, Rabbimiz nasip ederse bundan böyle gücümüz yettiği dilimiz döndüğünce bize ayrılan bu sayfada, vahyin ve beyan edicisi sünnetin ışığında Ehli sünnet ulemamızın usül ve menhecinde hâkka ve hâkikate dair söyleşiler yapacağız inşaAllah.. Niyetimiz İbni Mes'ud radiyallahu anh'ın çıktığı zirvelere tırmanmak. Dağcılığın zor olduğunu biliyoruz, fakat zirveye çıkmayı başaramasakta niyetimizden kazanacağımızı ümit ediyoruz zira bizim amelden ziyade niyete değer veren bir Rabbimiz var ve O'nun Rasûlü bize zirveyi göremesekte çıkmayı denemekle kazanacağımızı müjdeliyor:
"Ameller niyetlere göredir. Her kişiye niyet ettiği şey vardır. Kimin hicreti Allaha ve Rasûlüne ise onun hicreti Allaha ve Râsûlünedir. Her kiminde hicreti kavuşacağı bir dünyalık veya nikâhlayacağı bir kadın için ise hicretide o şeyedir " (8) Bu vesileyle bize böyle bir fırsatı verdiği için Allahu tealaya şükrediyor yeni sayıda görüşünceye dek hepinizi zirvelerin sahibine emanet ediyorum.
Selam dua ve gönül dolusu muhabbetle..
1. Kıyamet: 36
2. Zariyat: 56
3. Zümer: 34
4. İnsan: 4
5. Nahl: 44
6. Tevbe: 100
7. Taberi Tefsiri (Hisar Yayınevi C:7 S:199)
8. Buhari İman 4; Bedi'ül vahy 1; Nikah 5; Müslim İmaret 155; Ebu Davud Talak 11; Tirmizi Fezailul Cihad 16; Nesai Taharet 60.
Selman Şenkal
Selman
Şenkal
Kimdir?
Aslen
Rizeli ancak Üsküdar doğumludur. Fatih Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu
Yönetimi (ing) mezunudur.2011-2012 yılları arasında Genç Müsiad Dış İlişkiler
biriminde görev almıştır. Sorasında Gençlik Kuruluşları Birliği'nde 2013-2014
Yılları arasında İcra kurulu üyesi olarak görev yapmıştır. 2013 senesinde
Eğitim birimi koordinatörü olarak başladığı Mihmandar Uluslararası Öğrenci
Derneği'nde Yönetim Kurulu Üyesi olarak devam etmektedir.2015 Mayıs ayında ise
Türkiye Gençlik VAKFI (TÜGVA) Üsküdar Yönetimi'nde göreve başlamıştır ve
Teşkilat Koordinatörü olarak devam etmektetdir. Fıkıh, Siyer, Siyaset, Genel
Kültür, Uluslararası ilişkiler üzerine okumalar yapmaktadır.
Girmeden
tefrika bir millete, düsman giremez;
Toplu vurdukca yürekler, onu top sindiremez.
Toplu vurdukca yürekler, onu top sindiremez.
Kürtçe konuştuğu için dayak yiyen, hapis yatanlar, düşünce ve fikir
özgürlüğü elinden alınan İnsanlar ve ''kasıtlı olarak mahremiyet bölgesi yapılmış''
bir Doğu vardı evet ama artık geçmişte kaldı. Olağan
üstü hal'e AK Parti hükümetinin kurulmasından sadece 12 gün sonra 30 Kasım
2002’de son verildi. Ohal’in kaldırılmasıyla bölge rahat bir nefes alırken,
vatandaşın günlük yaşamı kolaylaştı.77 yeni hastane 255 tane sağlık
ocağı, Ağrı, Elazığ ve Van illerimizdeki
havalimanları yenilenerek daha modern bir hale getirildi. Iğdır, Bingöl, Hakkâri
ve Şırnak Havalimanları tamamlanarak hizmete açıldı, Başta Kürtçe olmak üzere
farklı dil ve lehçelerin öğretilmesi amacıyla kurs açılması serbest bırakıldı.
Bununla ilgili yasal düzenlemeler yapılarak yönetmelik ve müfredat hazırlandı.
Bu çerçevede, Kürtçe öğrenim kursları yasal hale getirildi ve ‘Kürtçe’ öğrenimi
için özel kursların açılması ile ilgili engel kalmadı. Herkesin çocuğuna
istediği ismi vermesinin önündeki engel kaldırıldı. Farklı dil ve lehçelerde radyo ve
televizyon yayını yapılmasına imkân tanındı. Özel ?televizyonlarla birlikte
TRT’nin de bu alanda yayın yapmasının önündeki yasal engeller kaldırılarak,
yayın hakkı güvence altına alındı. Bununla ilgili TRT Şeş Kürtçe olarak yayın
yapmaya başladı.Sadece 2008 Yılından sonra bölgede
"PKK'ya karşı güvenlik barajı" olarak nitelendirilen 11 barajın
ihalesi yapılarak inşaatlarına başlandı.7 barajdan en önemlileri olan Silopi,
Şırnak ve Uludere barajlarının gövde inşaatları tamamlanıp su tutulmaya
başlanırken, Şırnak'taki diğer 5 baraj ile Hakkari'deki 4 barajın inşaatının
yapımları devam ediyor.Bu hizmetler Doğu'ya Güneydoğu'ya yapıldı, yapılıyor ve
yapılacak.
Kürt kardeşlerim artık uyanın, bu Vatan senin
, benim, lazın , çerkezin.Bırakalım şu
milliyetçiliği.Peygamberimiz (sav) ne buyurdu ; Arab'ın Acem'e, Acem'in Arap'a
üstünlüğü yoktur.Bizim bu çizgiden ayrılmamamız lazım.Geçmiş geçmişte kaldı, yanlış
geçmişte kaldı.Kin tutarak,kavmiyetçilik güderek elimize
ayrılıktan,düşmanlıktan başka birşey geçmez.İslam alemi bölüm börçük, son kale
Türkiye, göz göre göre bu oyuna düşmeyelim.Ve bu kaleyi nasıl ele
geçireceklerini biliyorlar.PKK Kürtlerin hakkını arayan bir örgüt değil, öyle
olsa okul-dersane yakar mı, Yatırım için gelen mühendis-mimarları kaçırır mı ?,
İş makinalarını-kamyonları yakar mı ? Barajları sabote eder mi?
Birlik-beraberlik aşılayan gençleri dağdan uzak tutan şuurlu Kürt İmamları
infaz eder mi ? Gencecik yavruları dağa kaçırıp beyinlerini yıkayıp
Dinine,vatanına,ailesine, düşman eder mi ?
Marksist-Leninist ideolojinin tohumu olan PKK'ya şehir yapılanması
KCK'ya , YDGH' ye ve şuanki liderlerinin bunlardan güç alıyoruz arkamızı
yaslıyoruz diyen terör örgütünün siyasi kanadı HDP'ye karşı aklı selim olalım,
bizleri birliğe beraberliğe değil fitneye kaosa,ayrılığa sürükleyenlere artık
fırsat vermeyelim ve nefesini birlikte içimize çektiğimiz bu güzel Vatanı
içeriden veya dışarıdan bölmek parçalamak isteyenlere karşı birlikte mücadele
edelim.
Sözlerimi
Mehmet Akif Ersoy'un mısralarıyla bitirmek isterim..
Müslümanlik sizi gayet siki, gayet saglam,
Baglamak lazim iken, anlamadim, anliyamam,
Ayrilik hissi nasil girdi sizin beyninize?
Fikr-i kavmiyyeti seytan mi sokan zihninize?
Birbirinden muteferrik bu kadar akvami,
Ayni milliyetin altinda tutan islam'i,
Temelinden yikacak zelzele, kavmiyettir.
Bunu bir lahza unutmak ebedi haybettir...
Arnavutlukla, Araplikla bu millet yürümez..
Son siyasetse bu! Hiç böyle siyaset yürümez!!
Baglamak lazim iken, anlamadim, anliyamam,
Ayrilik hissi nasil girdi sizin beyninize?
Fikr-i kavmiyyeti seytan mi sokan zihninize?
Birbirinden muteferrik bu kadar akvami,
Ayni milliyetin altinda tutan islam'i,
Temelinden yikacak zelzele, kavmiyettir.
Bunu bir lahza unutmak ebedi haybettir...
Arnavutlukla, Araplikla bu millet yürümez..
Son siyasetse bu! Hiç böyle siyaset yürümez!!
Konuğumuz Başımız Tacı! ;Tayyar Tercan
Konuğumuz
Başımız Tacı! ;Tayyar Tercan
Yol,
Yolcu Ve Vasıta
“Hayat, inanan ve salih ameller işleyenler dışında
hiç kimsenin kazanamadığı bir oyundur.” Diyor Aliya İzzetbegoviç. İnanmak ve inandığın doğrultuda yaşamak… Bütün mesele bundan ibaret. İnsanın hayat rotasını çizen şey nedir ? Sevgi
ve öfkesini belirleyen, iyi ve kötü algısını oluşturan şey ? Allah Kutsi
Hadisinde “Âlemi insan, insanı da kendi marifetime erişmesi için
yarattım!"” diyor. “Aradığının ne olduğunu bilmezsen bulduğunun da ne olduğunu
bilemezsin. Diyor Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu. Neyi arıyoruz biz. Neyin peşindeyiz ve bunun
için ne yapıyoruz ? Bizi Allah’ın marifetine eriştirecek hayat nedir ve nasıl olmalıdır sorusu daha
uygun olacak belki de.
Halaskar, kurtarıcı demek. Kurtarılmayı bekleyen ruhlarımıza bir nebze
de olsa yol gösterici olması duasıyla biraz dağınık da olsa kısa başlıklar
halinde birkaç noktayı yazmak istiyorum. Niyet hayr, akıbet hayr olsun
inşallah.
Yolcu: Laik Cumhuriyet hem kuruluş döneminde –ki
kanla kurduk kanla koruyacağız diyorlar kendileri- hem de geçen zaman diliminde
kendisine en büyük tehlike olarak Müslümanları gördü. Bu yüzden de yıllarca
zulüm yaptı Müslümanlara. Rejimin gadrine uğramamış bir tane Müslüman yoktur
memleketimizde. Batı yaşam tarzını dayatarak İslamdan kopartmak için her türlü
açık ve sinsi faaliyeti yürüttü ve neticede 28 Şubat ile Müslümanlara sağlam
bir darbe vurmak istedi. Bu darbe bir bakıma ters tepti. Fakat bir yandan da
hedefine ulaştı. Zahiri anlamda Müslümanlar ülkede etkin konuma geçti,
haklarının en azından birçoğunu aldı ama bir de baktık ki yıllarca kendilerine
düşmanlık edenlerin hayat tarzına bürünüvermişler. 28 Şubat darbecileri
tarafından hakkımda verilen yeni bir cezadan dolayı ülkemden ayrılmak zorunda
kaldım. Yaklaşık iki senedir sürgün hayatı yaşıyorum. Ümmet top yekün bir
savaşın içindeyken kendi durumumdan bahsetmek değil amacım. Müslüman
olarak, Anadolu’yu merkez alan İslami
bir dünya görüşüne uygun bir devlet hayalinin peşinde geçirmeye çalıştığım
yıllar ve bunun bedeli değinmek istediğim.
Yıllarca İslami camianın dilinden düşürmediği bir
cümleydi. “zaferle değil seferle mükellefiz” evet. Bir yanıyla böyle. Nasıl ki sen tebliğini yaparsın kalpleri
çevirecek olan O ise, sen mücadele
edersin Zaferi verecek olan da O’dur.
Ama bizim şahsi olarak zaferimiz
o sefere çıkabilmiş olmamızdır aslında. Hayat gelip geçiyor. Kimse
dünyaya bağlı kalmış değil. Ne krallar ne sultanlar ne Karunlar… Herkes bir gün
ölüp gidecek. Allah’ın marifetine
ulaşabilme yolunda attığın adım senin hem seferin hem de zaferin oluyor. Çünkü
bu yol öyle zahmetsiz bedelsiz ve çilesiz geçmiyor.
Yol: “Yol odur ki hakka vara” diyor şair. Her çağın kendine mahsusu öne çıkan
hususiyetleri vardır. Bu hususiyetler ihtiyaca göre ortaya çıkar ve yerine
getirilmediği zaman toplumun, devletin ve medeniyetin çöküşüne kadar giden bir
zincirleme reaksiyonu başlatır. Bu günün
en önemli ihtiyacı Müslümanların özgürlük ihtiyacıdır. Özgürlük ise verilmez,
alınır. Cihadın gerekliliğidir asıl söylenmek istenen. Esaret altında ne medeniyet inşa edilir ne de
inancına uygun bir yaşam. Son İslam Devleti Osmanlı’nın yıkılışından bu güne
ümmet coğrafyası zillet içinde, maddi ve manevi anlamda bir oraya bir buraya
savrulur vaziyettedir. Sancağın düştüğü
topraklar olan Anadolu ayağa kalkmadıkça, yeni bir dirilişin gerçekleşmeyeceği ümmet
olarak son dönemde yaşadıklarımızla ortadadır. İslam’ı yeryüzünde hakim kılmak
!… Dava bu, mücadele bunun için…
İslam’ı
yeryüzünde nasıl hakim kılabiliriz, soru budur.
11 Eylül saldırılarından sonra Siyonist siyasetçilerden birisi “Müslümanların
insanlığa teklif edecekleri bir dünya görüşleri yok” diyordu. Bir dünya görüşü
olmadan, sistem çapında bir fikir olmadan hangi fikri iktidara taşıyacaksın.
Mevcut dünya düzeni, Emperyalizmin oluşturduğu sisteme göre işliyor ve kontrolü
yine onların elinde. Sen o sistemi kabul ettiğinde, istesen de istemesen de
onların çarklarına dahil oluyorsun ve kuralı koyan onlar olduğu için onların
kurallarına tabi olman gerekiyor. Buna alternatif fikrin, sistemin dünya
görüşün var mı ?
Vasıta: "Ya bir yol bul, ya bir yol aç ya da
yoldan çekil" diyor Konfüçyüs Dünya görüşü, sistem çapında vasıta fikirdir. Müslüman olarak bizler, yıkan değil inşa eden,
İnşa etmekle mükellef insanlarız. Mevcut
dünya düzenine alternatif bir dünya görüşümüz devlet algımız ve bunu nasıl
yapmamız gerektiğine dair de fikrimiz ve fikir önderlerimiz var. Üstad Necip
Fazıl Kısakürek’in Büyük Doğu’su ve “ yıllardır aradığım genç” dediği, eserleriyle
Büyük Doğu’nun yaşayan hali İBDA
fikriyatını oluşturan Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu. Büyük Doğu İBDA fikiryatı Ehl-i Sünnet itikadına
sımsıkı bağlı ve kendi ülkemizden
başlayarak bütün ümmet coğrafyasını kuşatacak Başyücelik Devleti teklifiyle
meydan yerindedir. Ne yana bakarsanız
bakın kan deryasına dönmüş ümmet coğrafyasının kurtuluşu, önce kurtarıcı fikri
bulmak ve sonra onu hakim kılmaktan geçiyor. Dünya görüşü Müslümanlar için o
kadar hayati bir şeydir ki bunu her zaman anlattığım hadiseyle misallendirmek
isterim.
Ruslar Afganistan’ı işgal ettiklerinde Afgan halkı
direnişi örgütleyip kurtuluş mücadelesi vermeye başladı. Seksenlerin başında
Afganistan direnişinden bazı isimler dünyadaki Müslümanlardan destek toplamak
için ülkeleri geziyor gittikleri yerlerde alimlerle siyasetçilerle kanaat
önderleriyle görüşüp onlara bilgi vererek destek talep ediyorlardı. Türkiye’ye de gelen bu grup Üstad Necip Fazıl
Kısakürek ile de görüşmek istiyor. Üstad
heyeti kabul ediyor ve kendisinden destek isteyen heyete Üstad mealen :
“Dualarımız desteğimiz sizinle. Ama bende para yok
size verebileceğim. Silah da yok. Fakat alın size bu kitabı vereyim (kendi
yazdığı İDEOLOCYA ÖRGÜSÜ ) Bunu Urducaya çevirin. Biz inanıyoruz ki Müslüman
savaşıyorsa bir gün zaferi de kazanır. Asıl iş zaferden sonra. O zaman ne
yapacaksınız? Bu kitabı dilinize çevirtin okuyun okutun. Savaştan sonra nasıl
bir sistem kuracağınıza dair fikriniz olsun.” Şeklinde bazı şeyler söylüyor.
O dönemde “Üstad Afgan cihadına kitap hediye etti”
şeklinde istihzalı şeyler yazabilecek kadar fikir özürlü insanlar bugün camiada
yazar olarak tanınıyor maalesef. Ne oldu
Afganistan’da ? 1987 de sona eren savaşın galibi Afgan halkı oldu. Dünyanın iki
süper gücünden biri olan Sovyet Rusya, çöküşünü başlatan mağlubiyeti yaşadı.
Fakat bundan sonra ne oldu ? Bakın otuz yıl geçmiş aradan. Otuz yıldır o
topraklarda öyle veya böyle, şu veya bu sebepten dolayı Müslümanlar ölüyor
Müslümanlar birbirini kırıyor. İşte dünya görüşü-fikir Müslüman için hayati
derken bunu kastediyoruz. Hemen yanı başımızda Irak’da ve Suriye’de devam eden
savaşlar var. Müslümanlar zalimlerle devam eden savaşa rağmen bir araya
gelmekte zorlanıyor.
Birlik: Sorunumuz yıllarca içimize atılan ve
maalesef yine içimizde görünen unsurlar eliyle fitne tohumlarının yeşermesinden
kaynaklı, neredeyse çözülemez gibi görünen ayrılık sorunudur. Ehli Sünnet
itikadına bağlı, tarih şuuruna sahip ve nispet noktasını belirlemiş bir fikrin
etrafında toparlanmamız ve Tarihi Misyonumuz yerine getirmemiz gerek. Varlık ve
yokluk savaşının neticesi buna bağlı. Herkesin haklı olarak ortak şikayeti Müslümanların bir araya gelemeyişidir. Bu
kadar bölünmeyle bir şey yapamayız denir. İttifak gerekir diye söylev verilir fakat
bunun nasıl yapılacağını ve “neyin etrafında” birleşileceğine dair bir şey söylenmez. İşte BD-İBDA fikriyatı bunun nasılını da niçinini de
gösterir. Hangi gruba sorsanız kendi etrafında birleşilmesini ister. Hangi
cemaate baksanız en büyük en güçlü ve en doğru kendilerinin olduğunu söyler.
Oysa bir fikir etrafında birleşmek bu sorunu ortadan kaldırır. Fikri kim daha
iyi temsil ederse o öncülük eder. Fikir dünya görüşüdür. Dünya görüşü de hayat
nizamımızı belirler. İnşallah bu duamız çabalarımızla gerçekleşecek.
Ümitvarız. Özellikle küfrün bu kadar pervasız ve bütün yönlerden saldırma
sebebi ümmetin yeniden ayağa kalkma çabasından kaynaklanıyor. Bu dirilişin
önüne “ben varsam davam var” şuurunda Müslümanlar yaşadığı müddetçe ne yapsalar
geçemeyecekler.
Rabbim ümmeti muhafaza etsin. Bu karanlık günleri
aydınlık şafağın habercisi eylesin. Birlik ve dirliğimizi tesis etmek gücü
versin bizlere. Allah Rahim Allah Rahman Allah Muntakim…
Vesselam.
Yola Revan Olmak
Muhlis
Akkoca
Kimdir?
1992
tarihinde İstanbul'da doğmuştur. İlk, orta ve lise eğitimlerimi İstanbul'da
tamamlamıştır. Lise eğitimimi Bağcılar Anadolu Teknik Lisesinde Otomotiv
sektörü bölümlerinden biri olan Oto Elektro Mekanik üzerine tamamlamıştır. Yaklaşık
4 senedir insanları Hac ve Umre vazifesi için kutsal topraklara götürmekte
yardımcı olan Turizm şirketinde halen aktif olarak çalışmaya devam etmektedir.
Yola Revan Olmak
Davamız uğruna yeni bir yola koyulmanın
huzuru ve gururuyla öncelikle, Cenab-ı Hakk hepimize yardım eylesin. Bizleri ve
İslam uğruna ter dökmek isteyenleri muvaffak kılsın. Kuran'ın ve Rasulü’nün
gölgesi altında bizleri haşreylesin.
İçinde bulunduğumuz toplumu iyisiyle,
kötüsüyle, doğrusuyla, yanlışıyla kabul etmek zorundayız. Evet; bunu kabul
etmek, en tabii olaydır fakat her şeyi de oluruna bırakmak dava insanlarına
yakışır bir şey değildir. Toplum düzeninin din olmadan sağlanamayacağı gibi
gelecek nesillerin de bu hassasiyet çerçevesinde yetiştirilmemeleri, bizleri
daima ileride kapatılamayacak yaralar bırakacaktır. Bu yüzden geç kalınmış dahi
olsa artık bir şeyler yapmamız gerekmez mi? İnsan olduğumuz için bize
yakıştırılan saygı ve sevgi değerlerini, sürekli göz önünde bulundurmak en
doğal hakkımız değil midir?
İşte tam burada ortaya koymak istediğimiz
şey, zengin medeniyet tecrübemizin ve ümmet şuuruyla yetişen tüm insanların
devamını mümkün kılan tek şeyin Kur'an ve Sünnet'e sarılmaktan başka
yapılabilecek hiçbir şeyin olmayışıdır. Tek gayemiz; birey ve toplumun, saadet
ve mutluluğuna neden olan dinin kanunlarını uygulamaktır. Onun sadece adıyla
yetinmenin faydası yoktur. Zira değerli olan şey hakikatin iddiası değil
kendisidir. Dinini tam anlamıyla bilen ve yaşayan gençlerin bulunduğu toplum
daima ahlak anlamında zirve yapmış toplumdur.
Batı özentiliği kisvesi altında satılan
hayatlar değil, dinini gerçek anlamda bilen ve onu bildiği gibi yaşayan genç
arkadaşlarımız arasından yeni İbn Sina’lar, yeni Itri’ler, yeni İbn-i
Heysem’ler ve hatta Ebu Hanife'ler, İmam Gazali'ler, Seyyid Kutub'lar gibi ilim
ve bilim adamlarının çıkmasına… Vesile olmak, en azından onlara destek olmak,
yol göstermek ve tüm dünya insanlarının barış ve huzur içerisinde, bize
emredildiği gibi yaşanılabilir bir toplum bırakmayı; hepimiz ne kadar çok
isteriz değil mi?
Tüm bunlar için her ne olursa olsun Allah'a
muhtaç olduğumuzu her daim hatırlamamız gerekiyor. Bunun yanında Kur'an ve
Hadis'e içtenlikle bağlanmak, niyetlerimizi yeniden inşa edip düzeltmek,
yararsız aktivitelerden uzaklaşmak, boş vakitleri yararlı işlerle geçirmek ve
en önemlisi her ne olursa olsun sıkı çalışmaya hazır olmak zorundayız.
Genç bir Müslüman arkadaşımızın söylediği
gibi, hayat sınavında gerçekten ne kadar başarılı olmak istediğimize karar
vermek bize kalmış. Kısacık hayat yolculuğumuz üzerinden en iyisini yapmaya
karar vermek ve doğru isteği kazanmak için Allah bize yardım etsin. Böylece,
Ahiret'in ihtişamlı sonsuz başarısına ulaşabiliriz. Amin!
Aziz Okurlarımıza
Mert
Yiğit
Kimdir?
31
Temmuz 1994 Ankara doğumludur. İlkokulunu Büyükhanlı Kardeşler İlköğretim Okulu’nda,
Liseyi Cumhuriyet Ticaret Meslek Lisesi’nde Muhasebe Finansman bölümünü okudu.
Şu an Atılım Üniversitesi Siyaset Bilimi Ve Kamu Yönetimi bölümü 2.sınıf
öğrencisidir. Klasik Türk sanat müziği dinlemekte ve bol bol tarih kitapları
okumaktadır.
Aziz
Okurlarımıza
Sevgili okurlarımız…
Yazıma
başlamadan önce, mübarek Ramazan Ayı’nızın hayırla geçiyor olmasını Allah’tan dilerim.
Öncelikle kendimi tanıtayım ismim Mert Yiğit.
Bendeniz 21 yaşımdayım ve Atılım Üniversitesi’nde, Siyaset Bilimi Ve Kamu
Yönetimi Bölümü 3. sınıf öğrencisiyim. Tarih konuları üzerine kitaplar okuyor,
klasik Türk müziği dinliyorum. Güncel olayları, İslam dünyasından haberleri
takip etmeyi ihmal etmiyorum.
Dergimizden bahsedersek
öncelikle şunu belirtmeliyim ki, çok güçlü bir yazar kadrosu ile sizlere
yazılarımızı sunacağız. Bizim temel amacımız objektif olarak yazılar yazmaktır.
Çarpık bilgileri düzeltmektir.
Günümüzde birçok alanda
yanlış yazılar yazan veyahut İslam’ı yanlış/çarpıtarak yazanların yazılarını
Allah’ın izniyle gerçek bilgilerle çürüteceğiz.
Bendeniz, siz
okurlarımıza tarih alanında yazılar yazacağım. Biliyorsunuz günümüzde tarih alanında
birçok yazar var; birçoğu yazılarını inandıkları ideolojiye göre veya tek bir
insanın ağzından çıkmış düşünceye göre yazmaktalar. İnşallah yazılarımız ile bu
durumu düzelteceğiz.
Osmanlı Tarihi, İslam Tarihi
ve en önemli konu olarak günümüzde çok çarpıtılan İnkılâp Tarihi konuları alanlarında
yazılarımızı yazacağız sizlere; şimdiden güzel okumalar diliyorum.
Vesselam-u Âla
Men İttebâ’l Hüda
Tasavvuf Yolum
Abdülaziz Can
Biraz gecikmeli de olsa sonunda kararımı verip düştüm yollara. Bir pazar
günü, hava kapalı, sanki beni sıkmak istercesine üzerime binmiş bir ağırlık
var. Yollar uzadıkça uzuyor. Nefis, karşımda heybetli bir cellat gibi duruyor ;
geri dönüp vazgeçmemi istiyor. Gönül , Mürşid-i Kamil’le buluşmayı, vuslata
ermeyi düşlüyor…
Düşünceli ve bir o kadar da çekimser adımlarım
var. Adımlarımın bir kısmı ileri basmak
isterken bir kısmı ise geriye basmak istiyor. Zorluyorum kendimi, nefistir diyorum.
Tasavvufta ilk mertebe; mürşidini bulmak için fersah fersah bütün diyarları
dolaşmış o sabır ve kâmil ehlinin mertebesi. Zor… Sabır ve sebat gerek. ‘Olur,
katlanmak gerek, fedakârlıklar üzerine inşa edilecek bir gelecek için olmalı’
diyorum. Bismillah.
Arıyorum, o kapıya gideceğini düşündüğüm otobüsün oraya gitmeyeceğini öğreniyorum.
Çaresizliğe kapılıyorum, ‘Hayır!’ diyorum, ‘Hayır olacak!’ bir şekilde
ulaşacağım… Farklı bir yol deniyorum ve atlıyorum minibüse.. Nerede ineceğimden
habersiz, bir meçhule doğru… Diken üstündeyim, şoföre sıkı sıkı tembihliyorum
ineceğim yeri.
Ve iniyorum…İndiğim yer yemyeşil. Yaşadığım yerin beton yoğunluğundan sıkılmışım.
Her yer toz toprak. Gönlümü ve ruhumu dinlendirmek, yüceltmek, ahlaklı bir
farkındalığa celp etmek için geldiğim bu yolda bunun ufak belirtileriyle
karşılaşıyorum. Ağaçlar hırçın bir çırpınışla sallanıyor, içimde ufak bir korku
var. Buraya gelişimi geciktirmemi açıklayacak cümleler düşünüyorum. Hayır,
yersiz. Hiçbir bahane geçerli ve yeterli değil. Ya Allah, Bismillah diyorum.
Yaklaştıkça korku bütün damarlarımda kanın yerini almış, hızla
dolaşıyor. Gecikmemeliydim diyorum. Bu kapı bırakılmaz, geç kalınmaz, belki geç
kalınınca kabul olunmaz diyorum. Yunus Emre'yi düşünüyorum ; Hani Hacı Bektaş'a
geç kalan Yunus'u , geç kaldığı için nasibinin artık Tapduk Emre'de olduğunu
öğrenen, günlerce yol yürüyen Bizim Yunus'u..
Geç kalmamalıydım , o kapıya yetişmeliydim. Endişeye kapılıp daha hızlı
yürüyorum. Ara sokaklardan yürürken bir kez daha buradaki huzuru bizzat tahlil
etme fırsatı yakalıyorum. Her yer yeşillik, göze hitap eden müstakil evler; birçoğu
bahçeli, ruh dinlendirici ve estetik…Ne de hoş !
Ve evet, bahsedilen evi sanırım buluyorum usulca sokuluyorum bahçesine.
Kapı kapalı, zile basıyorum. Ya Allah
Bismillah. Heyecanım dorukta, kalbim şu an hızlı atıyor belki az sonra
bulacağı mürşidle coşacak, kendi ağırlığını mürşidle kazanacak, yumuşayacak ve
ehlileşecek. Nasıl zahir olan her şey bir ustanın elinden geçince bambaşka bir
şeye dönüşüyorsa kalp de öyle. Ustasını bulduğu takdirde, ehlileşir, öğrenir,
yaşar ve daha canlı atar. Yunus’u, Tapduk Sultan, Yunus Emre yapmadı mı?
Celâleddin’i ‘Mevlânâ’ yapan Tebrizli Şems onu ehlileştirmedi mi? Bu kapıda
gerekirse odun taşımalı, halk içinde itibarını kaybetmeli; bilgelik ve din
otoriterliğinden hatta kendi benliğinden vazgeçmeli ama bu kapılar
bırakılmamalı. Kalp, yolunu bulduysa şayet, daha öncekilerin söylediklerini
değil, ustasının söylediklerini dinlemeli…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)